MEİS ADASI ( KASTELLORİZO )

Resmi olarak ismi Yunanca Megisti/ Μεγίστη olan (Türkçe: Meis, İtalyanca: Castelrosso) Kastelorizo, Akdeniz’de Yunanistan’a bağlı bir adadır.Türkiye’nin güney kıyılarından sadece 1300 m uzaklıkta olup, Rodos’un yaklaşık 110 km doğusunda, neredeyse Rodos ve Antalya’nın tam ortasında yer almaktadır.

Bu ada, tarihinde Castellorizo, Castelrosso, Meis dahil bir çok isim almıştır. Adanın şuan ki resmi adı olan Megisti(Μεγίστη), “ En büyük” anlamına gelir. On iki adaların en küçüğü ve toplam yüz ölçümü sadece 10 km2 olan adanın ismi, görünüşe bakılırsa ironik bir seçim olmuştur. Ancak etrafındaki adacıklar içinde en büyüğü olması diğer bir açıdan ismin gerçekliğini ifade eder.
 
İsmin kökeni
Adanın isim kökeniyle ilgili bir çok varsayım bulunmaktadır. “Kastello”nun İtalyanca “Kale” anlamına gelen “Castello” dan geldiğiyle ilgili geniş bir fikir birliği varken, ismin ikinci bölümünün kaynağı şu kelimeler olabilir;
“rosso” (İtalyanca: “kırmızı”), hem adanın kızıl renkli kayalarından ( grimsi bir renk olmasına rağmen), hem de kalenin kapısında bulunan Rodos Şövalyelerinin kollarındaki armadan esinlenilmiştir;
“rizon” (Yunanca: “kök salmak”), kalenin inşa edildiği  “ dağ yamacını” nitelendirmektedir;
“horizon” (Fransızca).  14. Yüzyılda adayı fetheden Folques de Villaret’in başlarında bulunduğu şövalyelerin, adadan görünen manzaradan etkilenmeler ile  bu ismi almış olabilir.
 
Bölgenin coğrafyası
Kastelorizo, Yunan adalarının en doğusunda ve Doğu Akdeniz’dedir. Anadolu kıyılarına (Likya) 3 km uzaklıktadır ve aşağı yukarı Rodos ve Antalya’nın tam ortasındadır. Ada 6 km uzunluğunda ve 3 km genişliğinde, 9.2 km lik bir alana sahiptir. Üçgen bir şekle sahip olup, güneybatıdan kuzeydoğuya konumlanmıştır. Adanın üç burnu öne çıkmaktadır; Agios Stefanos (kuzey), Nifti (doğu) ve West ( en güneybatısı). İlk ikisi arasında bir koy bulunmaktadır ve adadaki tek kasaba burada yer almaktadır. Anadoluya en yakın olan Agios Stefanos burnu bir Türk ilçesi olan Kaş’ın ( Yunanca: Andifli, antik Yunan şehri Antiphellos) 2250 m güneyindedir. Nifti burnu biraz daha uzak bir alanda yer almaktadır. Adanın yüksek ve engebeli kıyıları ve dağlık bir yapıda olması batıya geçişi zorlaştırmaktadır. Toprak kireç taşından oluşmakta ve zeytin, üzüm, fasulye yetiştirilmektedir. Adada içilebilir su kaynağı yoktur.
 
Adanın Tanımlanması
Aya Nikolas Kilisesi ve kasaba evleri,belirgin özellikleri olan ahşap balkonlar ve Doğu Ege tarzı pencereleri ile hayli yüksek yapılardır.Rıhtımın arkasındaki birçok ev yıkıntı (harabe) halindedir.Doğu tarafında,limanın başladığı yerde,Rodos'taki İtalyan Döneminin en önemli binalarının da mimarı olan italyan mimar Flarestano Di Fausto tarafından 1926 yılında yapılmış Belediye Binası (Delegasyon Binası) duruyor.Dana sonra da artık kullanımda olmayan ve yeni restore edilmiş bir camii vardır.Kasabanın iskelesi burada başlar ve limanın doğu kıyısı boyunca gider.Ana meydan Platea Ethelondon Kastelloruzou'nun bir bölümü yat iskelesi yakını boyunca uzanır.Biraz ilerde ise Aya Elias Kilisesi bulunur.Rıhtımın arka kısmındaki patika Rodos Şövalyeleri Kalesine çıkar.Kaleden kalanlar:köşeli bir kulenin parçası olan düz bir duvar;Doğu köşesindeki yuvarlak bir kulenin kalıntıları;ve denize doğru olan yerde en eski kaleye ait başka bir yuvarlak kule.Taşa kazınmış Dorik bir yazıt Klasik Çagdaki bir kalenin varlığına tanıklık ediyor.Kulenin içinde ise yere kazılarak yapılmış bir sarnıç var.Kale, kasabanın ve Kaş kasabası ile birlikte Anadolu kıyılarının güzel bir panaromasını gözler önüne seriyor.

Cami üzerine yerleştirilmiş  küçük ama ilginç bir müze adanın tarihi hakkında bilgi veriyor.Hayli çeşitli olan koleksiyonu dalgıç elbiseleri,seramik parçaları,freskler,takılar,kap kacak ve madeni para içeriyor.Müzenin arkasında,basamaklar sizi Likya Mezarına götürüyor (Yunanistandaki tek Likya mezarı).Mezar dağa,kireçtaşına kazınmış Dorik tarzda bir cepheye sahip ve ''Acretorion''lu bir “kapı tablası var”. Mezar Anadoludaki örneklerine benziyor ancak daha sade.
Kasabanın doğu tarafındaki basamakları çıktığınızda Horafia Mahallesine ulaşırsınız.Burada Bizans tarzı yüksek kubbeli Aya (aziz) Yorgo kilisesi ve  Aziz Konstantin ve Helena Katedrali ile çevrili bir meydan var.Katedralin içi ,Anadoluda Patara antik kentindeki Apollo Lykia tapınağından getirilmiş tek parça granit sütunlar tarafından bölünmüş üç sahandan oluşuyor.Sütunlar üzerinde sivri uçlu gotik kemerler var.Daha doğuda ticari liman bölgesi olan küçük, Mandraki mahallesi yer alıyor.
Kasabanın batısın da,Vigla Dağı (270m) ndan sonra  adanın ikinci en yüksek tepesi üzerinde,Meryem Ana Manastırından dolayı Panaya da denilen Paleokastro(eski kale) bulunur.Kale Grek kökenli (aşağıdaki tarih bölümünü okuyun):dikdörtgen planlı ve 60x80 m ölçüsünde.İç kısmında geniş bir sarnıç ve köşeli kireçtaşı bloklarından yapılmıış antik bir kule var.Ayrıca kalenin temeline kazınmış,M.Ö 3. veya 4. yy a ait Dorik bir yazıt da var.Yazıtta Magiste (eski adı Kastellorizo) ve çevresindeki Rodos egemenliği tanınır. Doğu tarafında ise Propylea kalıntıları bulunuyor.
Bugüne kadar adanın en çekici yeri,halk tarafından Pfokiali denen güneydoğudaki Mavi Mağaradır.40-50 m uzunluğunda,25-30m genişliğinde ve 20-25 m yüksekliğinde olup İtalya,Capri Adasındaki ünlü Grotta Azzurra(Mavi Mağara)dan daha geniştir.
Deniz suyunun ilk katmanlarından geçerek ayrışan Güneş ışığı mağara içinde o ünlü mavi ışıkları ve sudaki bedenlerin gümüş renkli görünümlerini yansıtır.
Mağara sadece botla gezilebilir ve mağaranın girişi sadece deniz sakin olduğunda deniz seviyesinden  hemen hemen 1m  yüksek olduğunda açıktır. Burayı ziyaret etmek için en iyi saatler,güneşin henüz alçakta olduğu sabah erken saatleridir.
 
Türkiye ve Kastelorizo arasındakı takım adalar
Kayalıkların yanında birçok adacık vardır ve bunlar: Kalkan ( Yunanca Kalamaki) yakınında Volos ve Ochendra, Furmachia, Prassonisi, Rho, Tragonera, Marati, Strongili, Dhassia, Alimentaria, Kekova’dır. Bu adacıklar arasında en önemlisi 4.5 km2 lik bir alana sahip ve içinde bir Türk köyü olan Kaleköy’ü de ( Simena) barındıran Kekova adasıdır. Bütün bu adacıklar 1932 yılına kadar İtalya ve Türkiye arasında anlaşmazlığa sebep olmuştur. 1932’de İtalya ve Türkiye arasındaki sözleşmeye göre tüm adacıklar (Rho ve Strongili hariç) Türkiye’ye katılmıştır. ( Aşağıda Tarih bölümüne bakınız).
 
Tarih
Ada, tarihinin ilk dönemlerinde Dorlar tarafından kolonize edilmiş ve Megisti adını almıştır. Aya-Nikolon (eski kale) kalesinde bulunmuş olan yazıtlar adanın Helenistik Dönem boyunca,  Rodos tarafından yönetilmiştir doğrular. Rodoslular adaya bir genel müfettiş gönderirmiş.
Bizans imparatorluğu döneminde, Kastelorizo-Megiste başkenti Rodos olan “ Adalar Eyaleti”’nin bir parçası idi. Bu eyalet temel olarak denizciliğe bağlıydı. Ortaçağlar boyunca Bizans ve Osmanlılar adayı ele geçirmek için mücadele ettiler.
1306’da Folques de Villaret liderliğindeki Kudüslü St. John şövalyeleri adanın kontrolünü ele geçirdiler. O dönemde Kıbrıs’tan Rodos’a gitmekteydiler. Üç yıl sonra Rodos’u fethedip Haçlı Devletinin merkezi yaptılar. Şövalyeler kaleyi restore edip sadık olmayan şövalyeler için hapishane olarak kullandılar. 1440’ ta ada Mısır sultanı Cemalettin tarafından işgal edilip kale yıkıldı. 10 yıl sonra ada Napoli kralı Aragonlu 5. Alfons tarafından fethedildi. Kale tekrar yapılıp adaya bir vali gönderildi. Napoli Krallığı, adayı 1512 yılına kadar elinde tuttu ve 1512’de ise ada Kanuni Süleyman tarafından fethedildi.
22 Eylül 1659’ da, Girit Savaşı sırasında ada Venedik tarafından alındı ve kale tekrar yıkıldı ancak Osmanlılar kısa bir süre sonra adayı geri aldılar.
1828-1833 yılları arasında Kastelorizo (Kızılkale) Yunan ayaklanmasına katıldı ancak Yunan Bağımsızlık Savaşının bitiminden sonra tekrar Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine geçti.
1912’de, Osmanlı ve İtalya arasında yapılan Libya Savaşı sırasında ada halkı Rodos’taki İtalyan işgal kuvvetleri komutanı General Ameglio’dan İtalya’ya bağlanmayı istediler. Bu teklif reddedilince 14 Mart 1913’te Osmanlı garnizonunu ele geçirip geçici bir hükümet ilan ettiler. Aynı yılın Ağustos ayına kadar Yunan hükümeti Samos adasından jandarma destekli bir müfettiş gönderdi. Bunlar 20 Ekim 1915’te ada halkı tarafından kovuldular. 28 Aralık 1915’ te “ Janne d’Ark” adlı kruvazörle gelen Fransız askeri birlikleri adaya çıktılar ve aynı anda adaya çıkmaya çalışan Yunan Evzones’in çıkışını engellediler. Türk sahil bataryaları Fransız işgaline, adayı top atışına tutarak cevap verdiler ve 1917’ de HMS Ben-my-Chree gemisini batırmayı başardılar. Sevr Antlaşması şartlarına göre ada İtalya’ya teslim edildi ve İtalyan donanması, adayı Fransız donanmasından 1 Mart 1921’de devraldı. Kastelorizo- İtalyanca Kızılkale- böylelikle Ege İtalyan adalarına katıldı.
1932’ de İtalya ve Türkiye arasındaki deniz sınırlarını belirleyen anlaşmayla –Rho ve Strongili adaları hariç- Kastelorizo çevresindeki küçük adaların hepsi Türkiye’ye teslim edildi.
1930 ‘lu yıllar boyunca Roma’dan Beyrut’a giden İtalyan ve Fransız uçaklarının durak yeri oldu.
İkinci dünya Savaşı sırasında 25 Şubat 1941’de İngiliz komandoları adayı işgal ettiler ancak bir süre sonra Rodos’tan gelen İtalyan birlikleri adayı geri aldı. İtalya müttefiklere teslim olduğunda ( 8 Eylül 1943) Eylül ayı içerisinde ada İngiliz komandolar tarafından kısa süreliğine tekrar işgal edildi fakat 1944’te Alman kuvvetleri adayı kontrolüne geçirdi. İngilizlerin ayrılması sırasında bir yakıt deposu alev aldı ve yangın bitişikteki dökme cephaneye sıçradı. Patlama, adadaki evlerin yarısının yıkılmasına neden oldu.
Kastelorizo, 1947 Paris Anlaşması şartlarına göre Yunanistan’a devredildi. Mayıs 1947’ de hala Britanya yönetimindeydi ancak 15 Eylül 1947’de fiili olarak Yunanistan yönetimine geçti. Ada, resmi olarak 7 Mart 1948’de On iki Adalarla birlikte Yunanistan Hükümetine bağlandı.
Ada, daha çok son yıllarda gözlerden uzak On iki Adalar’a giden turistler tarafından ve 1992’de En iyi Yabancı dilde Film Oskarı alan Gabriele Salvatores ( 1991) yapımı “ Akdeniz” adlı filmden dolayı ziyaret ediliyor.
Kastelorizo 29 Mart 2006 güneş tutulmasının tam olarak görüldüğü tek Avrupa Birliği toprağı idi.
 
Nüfus ve ekonomi
Nüfüs, ve ayrıca ekonomi, 19. Yüzyılın sonunda doruk noktasına ulaştı ve tahminen 15000’e ulaştı.
O süre zarfında Kastelorizo hala Makri (Bugün ki Fethiye) ve Beyrut arasındaki güzergah boyunca tek guvenli liman oldu.
Adadan çıkan yelkenli gemiler, Anadoludan kömür, kereste, pelit ağacı,  çam gövdesi götürürken karşılığında Mısırdan gelen ürünlerin (pirinç, şeker, kahve ve iplik) ticaretini yapıyorlardı. Adada gelişmiş bir kömür ( nargile için kullanıldığından İskenderiyede çok rağbet görmekteydi) üretimi de vardı. Balıkçılık sektörü özellikle sünger açısından da çok önemli bir konuma sahipti
Yirminci yüzyılın başlangıcında, 1923 te Anadoludan Yunanlıların sınır dışı edilmesi ve Osmanlının etki alanının azalmasıyla ekonomide düşüşün hızlanması başlamıştır.
1920’li yılların sonunda adanın nüfusu 3000 e düştü diğer taraftan 8000 kişilik nüfusu ise yurtdışında ve özellikle Avustralya, Mısır, Yunanistan ve Amerika’da yaşamaktaydı.
O zamanlar kasabada 730 tane iskan edilmiş ev varken, bunların 675’i boş ve çoğu da harap haldeydi.
2001 nüfus sayımına göre nüfus 406’ ya düşmüş olup Türkiye’nin toprak talebine karşı durmak için bu nüfus ekonomik olarak desteklenmektedir.
Göçmenlerin çoğu “Kassiller” olarak bilinen Avustralyaya ve özellikle Sidney ve Perth şehirlerine gittiler.
 
Gelenek ve görenekleri
Kastelorizo, yerlilerin gelenekleriyle ün salmıştır. Güzel, zengin ve görkemli olarak en az üç farklı türde kadın elbiseleri mevcuttu. Bu parlak renkli kumaş ile yapılmış elbiseleri antik Venedik ve Bizans altınları ile yapılan gerdanlık, broş, kolye ve küpeler tamamlamaktaydı.
Kadınların bayram elbiseleri şunlardan oluşurdu:
Bir veya daha fazla ipeksi pelerin ( ipokamiso). En dışta olanının ön kısmı 6 büyük telkari desenli altın veya gümüş düğmeler ile kapatılırdı. Bu düğmeler ortasından bastırılmış yarım bir küre şeklindeydi. En altta olana ise haçlı küçük bir zincir asılırdı;
Katofori denilen kısa pantolonlar; Bunların alt kısmı altın iplikle süslenmiş, kaliteli kumaştan yapılmıştır;
Önden açılan parlak renkli ipek veya kadife ile yapılmış kollu ceket( zepuni);
Yine önü açılan altın iplikle bezenmiş başka bir uzun jüpon (kavadi);
Zosma denen gevşek bir kuşak gibi bedenin alt kısmına sarılan altın, gümüş iplikle süslü 3-4 şerit ipekle hazırlanan geniş şal;
Önü her zaman açık kalan, Kenarları ve arkası  altın ve gümüş dantellerle dekore edilmiş yakası kürklü büyük kadife ceket (gunna);
Yünlü bir kep;
Mandili; Bu şal beyaz, kırmızı ve koyu mavi renkli kabartmalı çiçek baskılarla çevrilidir. Kullanılırken çapraz olarak katlanıp, başlığın üzerine bağlanır, en uzun köşe sırtından neredeyse yere kadar uzanır. Yan taraflar ise ön tarafta birikir yada omuzların üzerine dökülür;
Rengarenk yün veya ipekle yapılan çoraplar;
Uclu terlik gibi şekillendirilmiş ayakkabılar, kadife veya ipekten yapılmıştır. Altın ve gümüş ipliklerle süslü ve ayaktan daha küçüktür.
Diğer elbiselerde bunlara benzer ama daha az gösterişli ve kürksüzdür.
Kızların elbiseleri daha basitti. Ayrıca bekar ve nişanlı kızların; evli ve dul kadınların elbiselerinde farklılıklar vardı.
 
Eski adetler ve batıl inançlar
Aileler tarafından belirlenen nişan ve 15 gün süren düğün daha önceden belirlenmiş ve ilginç törenlerle yapılırdı. Bu törenlerin şiirsel ve sembolik anlamları vardır. Evlilik töreni Pazar günleri Aya Konstantinos katedralinde yapılır ve ana meydanda yapılan çağrı ile bütün şehir törene katılmaya davet edilir. Vaftiz ve cenaze törenleri de uzun süredir yerleşmiş törenler içerirdi. ( cenaze töreninde özel ağlayan kadınlar ile zeytinyağı ve şarap dolu tabakların tabuta vurularak kırılması gibi)
Yeni yılda, 31 Aralık günü çocuklar kurdele ve küçük bayraklarla süslenmiş kağıttan teknelerle iyi dilekli şarkılar söyleyip evleri, dükkanları ve kahvehaneleri ziyaret ederken halktan para ve çörek alırlar, büyükler birbirlerini ziyaret ederler.
Aya Basilio günü sabahı, ayinden dönüşte, erkekler evlerinin duvarına hızla bir nar atarlar. Bunun aileleri için mutluluk ve bereket dileği ile yaparlar. Etrafa ne kadar nar tanesi yayılırsa gelecek yıl o kadar bereket ve mutluluk getirecektir.
16 Şubat günü, Aya Elios şöleni boyunca erkekler defalarca denize atlarlar ve bütün gün ıslak elbiselerle dolaşırlar. Bu törene katılmak istemeyenler, bunu yapmaya zorlanırlardı.
Paskalya günü ise Diriliş ayini açık havada yapılır ve inananlar ellerinde kandille ayine katılırlar. Çanlar çalar çalmaz gençler konfetileri bırakır ve insanlar birbirine tören sözcükleri olan “ İsa dirildi” derler. Daha sonra herkes kiliseye girer ve rahibin elinden kutsal ateşi alıp evlerine ocak ateşini yakmaya giderler. Paskalya Pazarı, bütün şehir halkı ana meydanda toplanıp bütün gün orada kalır ve yer içer, şarkı söylerler. Bekar kızlar, evde kalmak zorundadırlar. Fakat evin girişinde durmasına izin verilir. Burada şarkı söyler ve salıncaklara binerlerdi.
1 Mayıs’ta şafak zamanı adanın bütün kızları gruplar halinde her biri bir testi taşıyarak kasaba dışına su almaya giderlerdi. Fakat yol boyunca sadece 1 sözcük kullanmalarına izin verilirdi. Bu suyun ( sessizlik suyu) aileye iyi şans getireceğine inanılır. Herkes o gün o suyla yıkanır ve evdeki her eşya ve evin duvarlarına bu su sıçratılırdı. Bir kız nişanlandığında cam bir sürahiyi bu suyla doldurur ve kayın validesinin evine götürür, kayın valide ise bunun karşılığında ona özel bir çörek ve birkaç bozuk para verirdi.
Bir çocuk ciddi bir şekilde hastalandığında büyücü kadın eve davet edilirdi. Kadın Paskalyadan önceki bir Pazar günü kilisede bir araya getirilmiş zeytin ağacı dalları ve köz dolu tütsü kabı ile çocuğun bedeninde haç işaretleri çizerek kutsal sözler söylerdi. Bu sözler şunlardır; “Mesih geldi, bastonunu yere uzattı, yılanı ve kötü komşuları evimizden kovdu.” Bu şeytan çıkarma ayininden sonra büyücü kadın tütsü kabını içi su dolu kovaya boşaltır daha sonrada yanmamış parçaları sayardı. Çıkan sayının hasta çocuğu büyüleyen kişilerin sayısı olduğu düşünülürdü. Eğer zeytin yaprakları yüksek sesle çatırdayarak yanarsa çocuğun büyülenmiş olduğu kesindir.